5 Ocak 2016 Salı

Mektup :)

Merhaba 30 yaşındaki Merve,

Bu mektubu okuduğuna göre şu an 30 yaşındasın, görüyor ve okuyabiliyorsun.
Umarım hiçbir sağlık sorunun yoktur. Bu mektubu 15 yıl önce kendine sen yazdın ve kim bilir belki de şuanda bu mektubu yazdığın anı hatırlamaya çalışıyorsun...

Senin tıpkı şimdi geçmişi gözünde canlandırmaya çalıştığın gibi aslında o gün de geleceği canlandırmaya çalışıyordun...

Bugün hayalini kurduğun, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ' nin  diyetisyenlik bölümünü kazandığını ve şuan hayalindeki mesleği yaptığına yürekten inanmak istiyorum. :)

Sürekli mesleklerden de konuşmayalım ama dimi, o zaman biraz aşk konusuna girelim :))
Acaba  aşık oldun mu ? Ya da hayatının aşkını buldun mu ? bu soruları gerçekten çok merak ediyorum. Ama aşkı hala bulamadıysan sevmekten aşık olmaktan korkma. Sev çünkü sevmek çok güzel bir duygu. Umarım karşına senin verdiğin değerin fazlasıyla değeri sana veren eh birazda yakışıklı bir kişi çıkar ve bir ömür boyu mutlu olursunuz.

NOT : Hayatta her zaman yaptıklarına güven ve hiçbir zaman yaptıklarından çekinme!
     

        HER ZAMAN İYİ BİR İNSAN OLARAK KALMAN 
                                         DİLEĞİYLE :))

3 Ocak 2016 Pazar

Edip Cansever Şiirleri

Acaba

Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.

Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama herşeyin çok dıştan farkedildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.

Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey
Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola
Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki
Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda
Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi
Boşvermiş de sanki oyunun kurallarına
Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına
Azıcık vakit kalmış
Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar
Gövdenin yazgıya başkaldırması mı
Ruhi Beyin
Başkaldırması mı yoksa

Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi

Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.

Edip Cansever

Bilmez Miyim Hiç...

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

Edip Cansever

İki Kent

Dizlerinde kalırsın bir akşam vakti
Soluklarına uğrarsın, kısılmış gözlerine
Geçersin geçersin geçersin
Gökteki tek yıldızdan üşüyerek.

Görüyorsun değil mi
Ne kadar inceldi kent
Ansızın bir kent daha görünecek.

Bak işte, duyuyor musun
Öpüldün bırakıldın sanki
Bir değil iki türlü senin de soluğun.

Edip Cansever

Oda

Gün günden odamın şeklini alıyorum
İşliyorum bu iniltili varlığı yeniden
Kimbilir, duyuyorum yazgısını belki de
Kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye
Dal olan bir böceğin
O garip yazgısını

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe.

Edip Cansever

EDEBİYAT NEDİR ?

Edebiyat nedir?

Güzel sanatların bir koludur. Düşünce ve duyguların söz veya yazı halinde anlatılması sanatıdır.
İnsanlar yazıyı öğrendiklerinden beri, değerli söz ve yazıları kendilerinden sonra geleceklere saklamaya başlamışlardır. Edebiyat, bir dilin en güzel yazı örneklerini bir araya toplar. Her milletin kendine göre bir edebiyatı vardır. Dil ve edebiyatın gelişmeleri, birbirlerine bağlıdır.
İlk edebiyat eserlerinin çoğu, dini ve felsefi konuları işlemiştir. Büyük dinlerin hepsi, amaçlarını anlatan büyük kitaplarla kuvvet bulmuşlardır. Kur'an, İncil, Tevrat gibi. Edebiyat, birçok ülkelerde sosyal ve siyasal değişikliklere yol açmıştır. Uluslararası münasebetlerde de önemi büyüktür. Yazılı eserler yoluyla milletler birbirleriyle fikir alışverişi yapmışlardır. Edebiyat başlıca ikiye ayrılır:
1. Nesir: Bir dilin kurallarına uygun olarak söylenilen, yazılan düz şeklidir.
2. Nazım: Vezinli, yani ölçülü sözdür. Nesirle nazım da birçok kısımlara ayrılırlar. Başlıca nesir şekilleri: Roman, hikaye, hatırat, biyografi, piyes, makale, deneme, eleştirme, fıkra'dır. Başlıca nazım şekilleri de: Şiir, destan, manzum piyestir.
Dünyanın belli başlı ilk edebi eserleri, Gılgamış Destanı ile Hamurabi Kanunlarıdır. Milattan önce büyük medeniyetlerin kurulduğu Mezopotamya'da büyük kitaplıkların bulunduğu yapılan kazılardan anlaşılmıştır. Eski Mısırlılar'da da, Firavunlar çağında edebiyata çok önem verilirdi. •Bilhassa hikayecilik çok ileriydi. Mısır'ın en eski şiir örneklerini ise ehramlara yazılan ağıtlar teşkil eder.
Eski Yunan edebiyatı: Bugünkü dünya edebiyatı üzerinde büyük etkileri olmuş bir edebiyattır. Şair Homeros'un eserleri zamanımıza kadar gelmiştir. Yunanlılar piyes yazmakta da çok ustaydılar. Yunan filozoflarının eserleri de bugünkü felsefenin temelini teşkil eder.
Eski Roma edebiyatı: Roma medeniyeti, Yunan medeniyetinin yerini alınca, Roma edebiyatı da, Yunan edebiyatının etkisi altında gelişmiştir. Böylece doğan Latin edebiyatı, daha sonra bütün dünya dillerini ve edebiyatlarını etkilemiştir.
Ortaçağ edebiyatı: Roma’nın yıkılışından sonra, edebiyat da kilisenin baskısı altına girmiştir. Eski Yunan ve Roma şairlerinin eserleri unutulmuştur. Latince* nin yerini Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca almış, Latince İse konuşma dili olmaktan çıkmıştır. İtalyan şairi Boccacionun «Dekameron» u, İngiliz şairi Chaucer' in «Canterbury Masalları», bu devirlerin en önemli eserleridir. Dante'nin «İlahi Komedi» si de, Ortaçağ'ın dini konularından dır.
Rönesans edebiyatı: Din baskısından bunalan milletler yeni bir uyanış devresine girdikleri sırada, her milletin edebiyatında bazı öncüler ortaya çıkmıştır. İtalya'da Petrarca, Fransa'da Montaigne, İngiltere'de Shakespeare, Francis Bacon, Thomas Marlovve, bu devrin en önemli isimleridir. Eski Yunan ve Roma klasikleri yeniden rağbet görmeye başlamış, İngiltere'de John M il ton, Fransa'da Voltaire, reform'u yaratan Mantık Çağı'nın şiirini temsil etmişlerdir.
Romantizm Çağı: Mantıkçılar aleyhine ilk fikir kıpırdanışları Almanya'da başlamıştır, İnsanların her şeye rağmen duygulara da önem verme güdüsü, romantizme zemin hazırlamıştır. Romantik yazarlar tabiata da aşıktılar. Fransa'da Jean Jacques Rousseau, Lamartine, İngiltere'de Robert Burns, Wordsworth, Shelley, Byron, Keats, Almanya'da Goethe, eserlerinde gerçeğin çirkinliği, hayatın güzelliği temalarını işlemişlerdir. Fakat bu alanda da aşırılığa kaçış hoşnutsuzluk yaratmış. İngiliz romancısı Charles Dickens eserlerinde fakir halkın dertlerini belirtmeye başlamıştır. Böylece his ve hayal, yerini gerçekçiliğe bırakmıştır.
Bugünkü Edebiyat: Çağdaş edebiyatın temelini, gerçekçilik teşkil eder. Bunun için de en uygun kollar, roman ve piyestir. Gerçekçi edebiyatın öncülüğünü Fransız romancısı Emile Zola, Rus yazarlarından Dostoyevski ve Tolstoy, Norveçli yazar Ibsen, İngiliz şairi Bernard $haw yapmışlardır. Zamanla şiir de gerçekçiliğe yönelmiştir. Günümüzün gerçekçi şairleri arasında başta İngiliz T. S. Eliot, Amerikalı Walt Whitman, Cari Sandburg ve Amy Lowell, Hemingway sayılabilir. (Türk Edebiyatı: Bak. TÜRKİYE)
Çocuk Edebiyatı: adı verilen edebiyat türünün başlaması, baskı makinesinin icadından çok öncelere rastlar. Bütün dünya ülkelerinde, çocuk edebiyatının temelini ise masallar teşkil eder. En ünlü masallara örnek olarak, birçok masaldan meydana gelen «Binbir Gece Masalları» ile «Dedekorkut Hikayeleri» ni gösterebiliriz. Çocuk edebiyatının diğer türlerinde olduğu gibi, masal alanında da işlenen olaydan asıl maksat çocuğa dürüstlüğü, iyi İnsan olmayı, hakça davrananın başarı kazandığını anlatmaktır. Çocuk edebiyatında yer tutan masallar bundan yüzlerce, binlerce yıl Öncesinden beri söylenerek günümüze kadar gelmiş olanlardır. Yazarı bilinmeyen masalların yanısıra, yazarı bilinen önemli masallar vardır. Yakın yüzyılların yazarları masal tarzında eserler vermiştir. Fransız yazarı La Fontaine'in masallarını, Danimarkalı H. C. Andersen'in, İngiliz Lewis Caroll'un masallarını bu arada sayabiliriz. Ezop'un kısa masalları, Nasreddin Hoca hikayeleri de çocuk edebiyatı çerçevesinde incelenebilir.

CEMAL SÜREYA'DAN ALINTILAR :)







İKİNCİ YENİ EDEBİYAT ŞAİRLERİ VE ŞİİR ÖRNEKLERİ

İkinci Yeni Şiir Akımının Genel Özellikleri
  • Aklın mantıksal işleyişine sırt çevirdiler, gerçeküstücülüğü daha bilinçli benimsediler.
  • Anlama değil imgeye kapılarını sonuna kadar açtılar.
  • Konuşma diline uzak kaldılar, edebi sanatlara özgürlük tanıdılar.
  • I. Yeni'nin tam tersi noktadan yola çıkarak halk kültüründen uzaklaştılar.
  • Anlamı karartan ve gizleyen bir tavır takındılar. Sözcüklerin çağrışımlarla derinleşen ve çoğalan değerine önem verdiler.
  • Folklorik malzemenin şairin kişiliğini ezeceğini savunduklarından "Folklor şiire düşman" sloganını geliştirdiler.
  • Kentli küçük insan tipinin çizilmesine ve bu tipin "Süleyman Efendi" tiplemesinde olduğu gibi idolleştirilmesine son verdiler.
  • Duyguya ve çağrışıma dayanarak şiirin içsel zenginliğini daima yeni yorumlara açık bıraktılar.
  • Garip şiiri yoksul çoğunluğun yaşama koşullarını ve zevk anlayışını dikkate alırken, İkinci Yeniciler, daha çok aydın kesimin ve elit tabakanın zevkine hitap ettiler.
  • Şiiri, diğer sanatlarla yakın ilişkiye soktular.
  • Şiiri aklın, ahlaki endişelerin, yasaların ve alışılmış her türlü sınırlayıcı, baskıcı düzeneklerin dışına çıkarmak istediler.
  • Biçimin içerikten önce geldiğini savunan İkinci Yeniciler, siyaset dışı kalmaya özen gösterdiler.

  • ECE AYHAN
    • Ece Ayhan'ın şiir dili, okuyucuyu şaşırtma ve sarsma anlayışı üzerine kuruludur.
    • Özgün imgelerinin ritmi, her türlü deneyimi kucaklayacak kadar çeşitlidir.
    • Sürrealist teknikleri şiirimize en ciddi biçimde uygulayan şairdir.
    • Onun şiirinde sözcükle dize arasında korkunç bir inatlaşma vardır. Sözcük, kullanıldığı dize içerisindeki yerinden dolayı okuyucu tarafından yadırganır.
    • O, yerleşik dil doğasını yıkarak kendine özgü bir dil yaratmak ister.
    • Eserleri
      Şiir: Kınar Hanımın Denizleri, Bakışsız Bir Kedi ( Kara, Ortadokslular, Yurt Savrul, Zambaklı Padişah, Kolsuz Bir Hattat...
    MOR KÜLHANİ
    1.Şiirimiz karadır abiler
    Kendi kendine çalan bir davul zurna
    Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
    Taşınır mal helalarında kara kamunun
    Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
    Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler
    2.Şiirimiz her işi yapar abiler
    Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
    Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
    Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
    Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir
    Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler
    3.Şiirimiz gül kurutur abiler
    Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
    Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
    Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
    Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir
    Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler
    ***
     
  • İLHAN BERK
    • İlhan Berk'in ilk şiirleri, Manisa Halkevi'nin çıkardığı "Uyanış" dergisinde çıktı.
    • "istanbul Şiiri"nde İstanbul'un küçük insanlarının macerasını anlattı.
    • Şiirde ses ve müzik yerine daha çok anlamca kapalı şiirler yazmış olmasına rağmen "Günaydın Yeryüzü" kitabıyla 142. maddeden ko-ğuşturmaya uğradı.
    • Ona göre, erotizm, şiirin atardamarıdır, "Kül" adlı kitabıyla "Türk Dil Kurumu" Şiir Ödülü'nü İstanbul Kitabı'yla da "Behçet Necatigil Şiir Ödülü"nü aldı.
    • Eserleri
      Şiir: Güneşi Yakanların Selamı, İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Türkiye Şarkısı, Köroğlu, Çivi Yazısı, Ga-lile Denizi, Otağ, Şenlikname...
    NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR
    Ne zaman seni düşünsem
    Bir ceylan su içmeye iner
    Çayırları büyürken görürüm
    Her akşam seninle
    Yeşil bir zeytin tanesi
    Bir parça mavi deniz
    Alır beni
    Seni düşündükçe
    Gül dikiyorum elimin değdiği yere
    Atlara su veriyorum
    Daha bir seviyorum dağları (İlhan BERK)
     
  • CEMAL SÜREYA
    • Cemal Süreya, lise yıllarında aruzla şiirler yazarak edebiyata girdi. İlk şiiri Mülkiye dergisinde yayımlandı.
    • Şiirlerinin yanında sanat konularındaki deneme ve eleştirileriyle tanındı.
    • İkinci Yeni'nin öncülerinden olan şairin ilk şiirlerinde biçim kaygısının ağır bastığı, yeni bir imge ve söyleyiş peşinde olduğu görülür.
    • Eski şiirle bağını sesten çok imge yoluyla kurar, çağrışımlardan yararlanır.
    • Onun şiiri, ince buluşların, duygulanımların, yaşanan gerçekliğin, toplumsal ve kültürel birikimin kendine özgü bir söyleyişle bütünleşmiş bileşimidir.
    • Kendi şiirini tanımlarken: "Benim şiirim erotik bir şiirdir." der.
    • Eserleri
      Şiir: Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Uçurumda Açan, Sevda Sözleri, Sıcak Nal, Güz Bitiği
    Beni Öp Sonra Doğur Beni
    Şimdi
    utançtır tanelenen
    sarışın çocukların başaklarında.
    Ovadan
    gözü bağlı bir leylâk kokusu ovadan
    çeviriyor o küçücük güneşimizi.
    Taşarak evlerden taraçalardan
    gelip sesime yerleşiyor.
    Sesimin esnek baldıranı
    sesimin alaca baldıranı.
    Ve kuşlara doğru
    fildişi: rüzgârın tavrı.
    Dağ: güneş iskeleti.
    Tahta heykeller arasında
    denizin yavrusu kocaman.
    Kan görüyorum taş görüyorum
    bütün heykeller arasında
    karabasan ılık acemi
    -uykusuzluğun sütlü inciri-
    kovanlara sızmıyor.
    Annem çok küçükken öldü
    beni öp, sonra doğur beni.      ( Cemal CEMAL)
     
  • TURGUT UYAR 
    • Turgut Uyar'ın ölçülü, uyaklı ilk şiiri "Yol", Yedigün dergisinde çıktı.
    • Diğer şiirleri Varlık, Yeditepe, Pazar Postası, Türk Dili dergilerinde yer aldı.
    • ikinci Yeni şairi olarak tanınması ve değerlendirilmesine karşı çıktı. Şiirinde sürekli bir arayış içinde oldu.
    • "Divan" adlı eserinde Divan şiirinden yararlanmayı denedi, şiiri hep içerikte arayan bir şair oldu.
    • "Tütünler Islak" adlı eseriyle Yeditepe Şiir Ödü-lü'nü, "Kayayı Delen İncir" ile Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü, "Büyük Saat" ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü aldı.
    • Eserleri
      Şiir: Arz-ı Hal, Türkiyem, Dünyanın En Güzel Arabis-tanı
  • TUT Kİ BEN
    tut ki sen bir şiiri çok iyi yazsan
    ya da çok iyi bir şiir yazsan
    bir saatin aralıksız işleyişi
    bir çocuğun bir sokak kedisini sevişi
    bilmem ki sanki güzel bir akşam gibi
    onun için her akşamı iyi yaşamalıyım
    yani kıskanılan onu
    demek istediğim hepsi (Turgut Uyar)
     
  • SEZAİ KARAKOÇ
    • Sezai Karakoç'un ilk şiirleri Hisar, Mülkiye gibi dergilerde yayımlandı. Fransızcadan şiirler çevirdi. Deneme ve eleştiri türlerinde de yazdı.
    • Şiir Sanatı, Diriliş dergilerini çıkardı.
    • ikinci Yeni'nin biçim olanaklarından yararlanarak İslami özle, mistisizmle beslenen bir şiir geliştirdi.
    • Özellikle Şahdamar ve Köpük'ten sonra İkinci Yeni şairleri gibi kapalı bir anlatım biçimine doğru giden şiirlerinin arka planı oldukça zengin imgeler ve serbest çağrışımlarla yüklüdür.
    • Devlet, millet, medeniyet kavramlarına farklı boyutlarda anlam yükleyen sanatçının 41 yıllık "Diriliş" doktrini etrafında düşünsel alanda bir diriliş nesli oluşmuştur.
    • Eserleri
      Şiir: Körfez, Şahdamar, Hızırla Kırk Saat, Sesler, Ta-ha'nın Kitabı, Kıyamet Aşısı, Gül Muştusu, Monaroza, Zamana Adanmış Sözler...
    MONA ROZA
    Mona Roza, siyah güller, ak güller
    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
    Kanadı kırık kuş merhamet ister
    Ah, senin yüzünden kana batacak
    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Ulur aya karşı kirli çakallar
    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
    Mona Roza, bugün bende bir hal var
    Yağmur iğri iğri düşer toprağa
    Ulur aya karşı kirli çakallar
    Açma pencereni perdeleri çek
    Mona Roza seni görmemeliyim
    Bir bakışın ölmem için yetecek
    Anla Mona Roza, ben bir deliyim
    Açma pencereni perdeleri çek...
    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
    Bende çıkar güneş aydınlığa
    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
    Seni hatırlatıyor her zaman bana
    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
    Işıksız ruhumu sallar da durur
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar  (Sezai Karakoç)
    ***
     
  • EDİP CANSEVER
    • Edip Cansever'in edebiyata ilgisi çocukluk yaşlarında başlamıştır.
    • İlk şiirlerinde güncel yaşam kesitleri içinde bireyin büyük kent karmaşasındaki bunalımlarını, avareliklerini, sevinç ve özleyişlerini yansıttı.
    • Değişik bir söyleyişin, imge düzeninin egemen olduğu şiirlerinde çağdaş insanın yabancılaşmasını, düşsel yanı ağır basan bir anlayışla işledi.
    • Çok sesli bir şiirin yaratıcısı oldu. Taklit edilemeyecek bir özgünlüğe sahipti.
    • Anlaşılması güç kapalı şiirleriyle ikinci Yeni'nin öncüleri arasında yer aldı.
    • Yeniliksiz edemeyen, sürekli kendini yenileyen bir şairdi.
    • "Yalnızlık" onun şiirlerinin en önemli izleğidir. Şiirlerinde yaşadığı dünyanın geçiciliğini gören tedirgin bir ruhun ürperişleri vardır.
    • İkinci Yeni'nin kuyumcu şairidir. Bu kuyumculuğunu şiir sanatındaki dil hassasiyeti bakımından da sürdürür.
    • Birinci dönem şiirlerinde folklor unsurları ağırlıklı bir yer tutar.
    • Eserleri
      Şiir: ikindi Üstü, Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı, Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup, Kirli Ağustos
    YERÇEKİMLİ KARANFİL
    Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
    Oysaki seninle güzel olmak var
    Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
    Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
    Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
    Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
    O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
    Derken karanfil elden ele.
    Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
    Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
    Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
    Birleşiyoruz sessizce. (Edip CANSEVER)
     
  • ÜLKÜ TAMER
    • Ülkü Tamer, 1950'li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni şiir akımının önde gelen temsilcilerinden biridir.
    • ikinci Yeni'ye, bu akımın ana karakteristikleri oluştuktan sonra dahil olduğu halde, kendine özgü imge dünyası ve süssüz, sade söyleyişiyle dikkati çekti.
    • Çoğunlukla keskin bir ironiyle örülmüş derin acıların ve beşeri trajedilerin dile geldiği şiirlerinde 1970'lerden sonra toplumsal duyarlıklar da öne
      çıktı.
    • Şiirleri 1954'ten itibaren Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirüs, Sanat Olayı gibi dergilerde yayımlandı. 1967'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı.
    • Eserleri
      Şiir: Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Ezra ile Gary, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür.
    GÜNEŞ TOPLA BENİM İÇİN
    Seher Yeli Çık Dağlara
    Güneş Topla Benim İçin
    Haber İlet Dört Diyara Canım
    Güneş Topla Benim İçin
    Umutların Arasından
    Kirpiklerin Karasından
    Döşte Bıçak Yarasından Canım
    Güneş Topla Benim İçin
    Seher Yeli Yar Gözünden
    Havadaki Kuş İzinden
    Geceleri Gökyüzünden Canım
    Güneş Topla Benim İçin   (Ülkü Tamer)

DİVAN EDEBİYATI VE HALK EDEBİYATI

Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatının Karşılaştırılması

Türk edebiyatı, İslamiyet etkisine girdikten sonra Halk edebiyatı ve divan edebiyatı olmak üzere iki koldan devam eder. Bu iki edebiyat şekil ve içerik olarak birbirinden tamamen ayrılsa da birbirlerinden etkilendikleri zamanlar da olmuştur. Halk edebiyatı ve Divan edebiyatını karşılaştırmak istediğimizde şu özellikler karşımıza çıkar:
1. Divan edebiyatı tamamen yazılı eserlerden oluşurken halk edebiyatında sadece sözlü ürünlerden oluşan eserler de vardır.
2. Divan edebiyatında aruz, Halk edebiyatında hece ölçüsü kullanılmıştır.
3. Divan edebiyatında nazım birimi beyittir, Halk edebiyatında ise dörtlüktür.
4. Divan edebiyatının dili Arapça ve Farsça sözcüklerle yüklü ağır bir dilken ; Halk edebiyatında dil sadedir.
5. Halk edebiyatında yarım uyak kullanılırken Divan edebiyatında tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
6.Divan edebiyatında mazmun denilen kalıplaşmış sözlere yer verilir.
7. Her iki edebiyatın da kendine özgü nazım şekilleri bulunur.
8. Divan şairleri genellikle medrese eğitimi almış eğitimli şairlerdir, Halk şairleri ise genellikle usta çırak geleneğine göre yetişmiş kişilerdir.
DİVAN EDEBİYATI
Divan edebiyatı Türklerin İslâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatının etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapca ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin nedeni, şâirlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.
 İslâm dininin benimsenmesinden sonra, Kur’an’ın Arapca olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar. İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir.
HALK EDEBİYATI
Halk edebiyatının genel özellikleri şunlardır:
  • Şiirler, çoğu zaman saz eşliğinde söylenir. Doğaçlama olarak şiir söyleyen âşıklar, şiirleri için bir ön hazırlık yapmazlar. Bu yüzden de şiirlerinde derin bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.
  • Nazım birimi olarak dörtlük kullanılır. Ancak çok az da olsa türkülerde ve ninnilerde üçlü, beşli söyleyişler görülür.
  • Aruzla şiir yazanlar olmakla birlikte kullanılan asıl ölçü hece ölçüsüdür. En çok yedili, sekizli, on birli kalıplar kullanılmıştır.
  • Şiirler, halk arasında kullanılan konuşma diliyle söylenir. Bu dilin öztürkçe olduğu söylenemese de halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
  • Şiirler hazırlıksız söylendiğinden genellikle yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
  • İslam’dan önceki Türk edebiyatı geleneğini sürdüren sözlü bir edebiyattır.
  • Şiirler, “saz şairi” ya da “âşık” denen şairlerce,”bağlama’ adı verilen bir sazla söylenir.
  • Nazım şekli olarak mani, koşma, varsağı, semai, destan vs. kullanılmıştır.
  • Halk edebiyatı ürünleri yazılı değildir. Müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur.
  • Halk edebiyatında şiir, egemen türdür.
  • Şiirlerde başlık yoktur, biçimiyle adlandırılır.
  • Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler, somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır, dolayısıyla şiirlerde somutluk hâkimdir.
  • Konu olarak aşk, ölüm, hasret, ayrılık, doğa sevgisi, yiğitlik, zamandan şikâyet işlenmiştir.
  • Halk şairlerinin hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde toplanmıştır.