4 Nisan 2016 Pazartesi

MANTIK-UT TAYR

Mantık-ut Tayr Allah'ın birliği, İslam dininin son peygamberi Muhammed'in methi gibi konulara sahip olan uzunca bir girizgâhın ardından kuşların kendilerine bir padişah seçmek istemelerinden bahseden bir giriş bölümü ile başlar. Kuşlar bir araya gelip her ülkenin padişahı olduğu kendi ülkelerinin de bir padişahı olması gerektiğini tartışırlar. Daha sonra içlerinde en bilge görülen Hüdhüd onlara padişahlarının ancak ve ancak Simurg kuşu olduğunu aktarır. Bu nokta ile birlikte Hüdhüd hikâye içerisinde önemli bir semboldür ve giriş kısmında kuş topluluğundaki Hüdhüd şu şekilde betimlenir:
"Sırtında tarikat elbisesi, başında ise hakikat tacı vardı."[2]
Eserde Tanrı'yı sembolize eden Simurg kuşuna yapılan betimlemelerden biri ise şudur:
"Kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. O da Kaf Dağı'nın ardındadır."
"Adı Simurg'dur, kuşların padişahıdır. O bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız."[3][4]
Buradan sonra yol hazırlığı içerisindeki kuşlar tek tek tanıtılır fakat öncelikle Simurg'u daha detaylıca tarif eden bir bölüm yer alır. Sonrasında farklı kuşların hikâyeleri anlatılır ve her bir kuşla bir zaaf veya özellik ilişkilendirilir. Böylece o zaafın veya özelliğin tasavvuf bağlamındaki yerine değinilir. Örneğin papağanın hikâyesinde papağan kendisinin Simurg'un dergâhına varacak takati olmadığını belirtir ve tek arzusunun içmekte olduğu ab-ı hayatolduğunu dile getirir. Hüdhüd ise canını önemsemenin yanlışlığı ile ilgili bir cevap verir ve canın canana feda etmek için olduğundan bahseder. Kitabın tek tek kuşlardan bahseden bu bölümünden itibaren anlatımda aralara bahsi geçen özellik, kavram veya genel olarak konu hakkında çeşitli hikâyeler, kıssalar anlatılır. Bu kıssaların bir kısmı tarihte yaşamış önemli kimselere atfedilir veya içlerinde karakter olarak bu kişileri barındırır.
Kuşların tek tek gelip kendilerine dair konuşmalarından ve bunlardan çeşitli özelliklerin tasavvufî tahlilinin yapılmasından sonra kuşlar Hüdhüd'e başka sorular yöneltirler. Cevaplardan sonra kuşlar yola düşmek isterler öncelikle Hüdhüd onlara açıklayıcı bir konuşma yapar. Fakat bu konuşmanın ardından bahane getirmeye başlarlar. Hüdhüd tek tek bahaneleri cevaplar. Bahanelerin sonunda bir kuşun yolu anlatmasını istemesi üzerine Hüdhüd Simurg'a ulaşmak için gidilecek yolu anlatır; aşılması gerekilen yedi vadi vardır, hepsi de çetindir. Vadilerin adları sırasıyla: Talep, Aşk, Marifet, İstiğna (ihtiyaçsızlık), Tevhid, Hayret, son olarak da Fakr ve Fena'dır. Hüdhüd bu vadilerin her birini anlatır, daha sonra etkilenen kuşlar yola koyulurlar. Binlerce kuş olarak çıktıkları yoldan sadece otuzu Simurg'un dergâhına varabilir. Sonunda Simurg'u gördüklerinde ise Simurg'un kendileri olduğunu fark ederler; dergâh aslında bir aynadan ibarettir. Bu eserde şöyle açıklanır:
"O dergâhtan hal diliyle bir nida geldi: 'Güneşe benzeyen bu dergâh bir aynadır'."[5]
Kuşlar böylece fani olduktan uzunca bir süre sonra onların tekrar kendilerine (varlık alemine) gelmelerine izin verilir. Bu noktada kuşların geldikleri makamın beka olduğunu ifade eden ve beka makamından söz eden beyitler bulunur. Kitap Attar'ın kendisi hakkındaki bir kısımla biter; bu kısımda kitabına dair de yorumları bulunur.

NASREDDİN HOCA FIKRALARI


Bir gün Nasrettin Hoca pazara giderken çocuklar etrafını almışlar. Hepsi birer düdük ısmarlamış, ama para veren olmamış.

Hoca çocukların tümüne olumlu cevap vermiş:

- Peki, olur...

Çocuklardan yalnız biri, elinde para olduğu halde, Hoca'ya şunları söylemiş:

- Şu parayla bana bir düdük getirir misin ?

Hoca akşama doğru pazardan dönmüş. Yolunu bekleyen çocuklar hemen

Hoca'nın etrafını sararak düdüklerini istemişler.

Nasrettin Hoca, cebinden bir düdük çıkarıp kendisine para veren çocuğa uzatmış.

Ötekileri bağırmaya başlamışlar:

- Ya bizim düdükler nerede ?

Hoca'nın cevabı kısa ve anlamlı olmuş:

- Parayı veren düdüğü çalar.




DEDE KORKUT HİKAYELERİ


DEDE KORKUT HİKAYELERİ


Dede Korkut Hikayeleri sözlü olarak bütün Türk illerinde varlıkları görülen, 
 ve 
 destanları ile ilgisi bulunan, 
arasında 
 öncesi doğan, İslamiyetin kabulü ile İslami renge bürünen ve destan hususiyeti taşıyan hikayeler. Hikayelerin hepsinde Dede Korkud adlı bir Türk ermişinin ortaya çıkarak deyişler demesi, Oğuzname düzmesi, destan söyleyip Oğuz halkına nasihatta bulunması; onların Dede Korkud Hikayeleri adıyla anılmasına sebep olmuştur. Hikayelerin tamamının bulunduğu kitaba da Kitab-ı Dede Korkud (Dede Korkud Kitabı) denilmektedir. Hikayeler Oğuz Türklerine aittir.Oğuz Türklerinin 24 boya ayrılması sebebiyle, sayılarının Oğuz boyları kadar olması fikri bazı Türkologlar tarafından düşünülmüşse de, bugün elimizde sadece 12 hikaye bulunmaktadır. Dede Korkut hikayeleri 
`nin en bilinen 
 
ındandır. Destanın 
 dayandığı varsayılsa da, Türk boylarının göçmen olmalarından dolayı tam olarak bir tarih belirlemek mümkün değildir. ``Dede Korkut Kitabı``ndaki hikayeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikayeler 
 yazıya geçirilmişlerdir. 

Dede Korkut kimdir?

`un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. 
 ve 
ır. 
 çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur. 
`de, Dede Korkut`un 295 yıl yaşadığı ve 
`e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. 
`a 
 yapmış olduğu da düşünülmektedir. 

İsmin tarihi

Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra 
 kökenli olup 
 manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de a€˜Korkut` kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ata manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır. 

Dede Korkut`un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut`un iki kişilik olarak ön plana çıkar:
  1. Kutsal kişiliği
  2. Bilge kişiliği
Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut`un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürse de bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır. 

Destanlar

Kitapta on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların 
ının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır. 

Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15-16. 
 yazıya geçirildikleri halde arı bir 
`ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. 
 ve 
`in 
 ile yayınladıkları kitaplar
 öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla 
ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık 8.000 tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır.